4 Ocak 2013 Cuma

YORGO BACA'NIN SEMPOZYUMDA SUNACAĞI "DR.HİKMET KIVILCIMLI'NIN PROLETER DEVRİMİ ANLAYIŞI" BAŞLIKLI YAZISI

Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın Proleter Devrimci Anlayışı

Yorgo Baca
Türkiye sosyalist ve komünist hareketin en özgün, teorik olarak üretken isimlerden biri olan Dr. Hikmet Kıvılcımlı günümüzde de yeni proleter nesillere ve sosyalizm mücadelesine ışık tutmaya devam edecektir.
Devrimci hayatını sosyalizm mücadelesine adamış olan mühim simgelerden biri sayılır.
Kendisi mücadele uğruna hayatının toplam 22 yılını hapishanelerde geçirdi. Türkiye Komünist hareketinde Kıvılcımlı’nın çok mühim bir yeri vardır. Doktor’un tek suçu sosyalist devrimci fikirlere sahip olmasıdır.
O yeni devrimci nesillere zengin bir teorik birikim bıraktı. Diyalektik Materyalizm’den Tarih Bilimi, Sosyalizm, Siyasal-Sosyal Bilimler üzerinde nice çalışmaları oldu. Ömrü boyunca, kırktan fazla kitap, broşür ve makale yazdı.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı, 1902 yılında Makedonya’nın Priştine şehrinde doğdu. Genç yaşta ülkesinin emperyalistler tarafından işgal edilmesine tanık oldu ve Kuvva-yı Milliye’ye iştirak ederek ulusal mücadelede bulundu. Daha sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki tahsil müddeti zarfında sosyalist fikirlerle münasebeti gerçekleşti. Dolayısıyla H. Kıvılcımlı Mustafa Suphi ve yoldaşlarından sonra; ilk Türk komünistlerden sayılır.

Hikmet Kıvılcımlı Mukavemetinin İlk Adımları

Savaş esnasında Kıvılcımlı Kuvva-yı Milliye milis örgütüne katılarak ülkenin emperyalistlerce işgaline karşı mukavemette bulundu. Hikmet Kıvılcımlı İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki tahsil esnasında proleter devrimci harekete katıldı.
Yeni proletarya partisi Mustafa Suphi tarafından Eylül 1920 de Bakü’de kurulmuş olan TKP’dir. Anadolu’da o vakit resmi olarak kurulmuş olan Halk İştirakiyun Partisi’nin kongre için Ankara’ya yaptığı resmi müracaat reddedilmişken, aynı zamanda Türkiye Komünistleri Bakü’de ilk kongrelerini yaptı.[1]

“Onbeşler”e Tenkit

Hâlbuki daha sonra Hikmet Kıvılcımlı, TKP’nin lideri olan Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı ile beraber Sovyetlerden ülkeye dönmelerine karşı çıkıyor ve ciddi bir eleştiride bulunuyor.
Yani Mustafa Suphi’nin yoldaşlarıyla beraber Türkiye’ye dönmesinin zaman ve mekâna tabi iş olmadığını belirtiyor. Hâl böyle olunca Yol tezlerinde problematiğini ifade etmek için “Mustafa Suphi anarşist miydi?” sualini kullanıyor. Anadolu İhtilali ile Ekim Devrimi’ni mukayese ederek Mustafa Suphi’nin hata ettiğini belirtiyor ve onun bu eylemini anarşist Bakunin’e benzetiyor.[2] Yani Doktor bu eylemi açıkça volontarizm olarak niteleyip tenkitte bulunuyor.
Dr. Kıvılcımlı, ayrıca “Onbeşler”in ülkeye dönmesini yorumlarken; “Yalnız sosyalist devrim yapmak için gitmemişlerdir; herhalde anti-emperyalist mücadeleye katılmak için gitmişlerdir.” fikrine varıyor. Fakat diğer açıdan Marksizm-Leninizm’e göre ulusal mücadelenin proletarya ihtilaline dönüşmesinin icap ettiğini ve aynı zamanda bu iki aşamanın, birbirine bağlı süreçler olduğunu kaydediyor. Bence gayet doğru bir tespittir. İşte “Onbeşler” bu duruma göre hazır değildiler. Çünkü burjuva paşalarının ikiyüzlüce vaatlerine kanarak harekete geçmişlerdi. Zaten paşaların mukavemeti, yeni Sovyetler devletine güvenerek oldu. Sovyetler onlara maddi ve manevi büyük destek verdi.
Mustafa Suphi ve yoldaşları da proletarya diktatörlüğüne güvenerek ülkeye dönme kararı aldılar. Fakat bu dönüş, Anadolu’daki mevcut nesnel ve öznel şartları dikkate alınmadan yapıldı. Yeni Sovyet devletinin ihtiyacı, müstakil Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulması ve İngiliz-Fransız emperyalizmine karşı bir tampon devlet rolü oynamasıydı.
Ve müteakiben, paşalar bu statünün oluşmasını fırsat bilip Karadeniz sularında “Onbeş”ini de boğdurarak yok ettiler.[3]
Velhasıl, Türkiye’de komünist hareket, henüz devrimci mücadeleye başlamadan burjuvaziden güçlü bir darbe yemiş oldu. Bu olgu bütün devrimciler için yaşanan bir tarihtir.

Proletarya Partisinin Kuruluşu

Yirminci asrın başında, bütün ülkelerin proletaryasının iki olgu tarafından etkilendiğini söyleyebiliriz:
a-1918 de Almanya da proleter ihtilalin yenilgisi;
b-1917’de Büyük Proleter Ekim İhtilali’nin zaferi.
Birinci emperyalist paylaşım savaşının bitiminde bir sosyal devrimle yüz yüze gelen devletlerden biri olan Almanya’da; Roza Luxemburg ve Karl Liebknect önderliğindeki proletarya yenilgiye uğradı. Bu yenilgi, Alman sosyal-demokratların ihanetinden dolayı oldu.
Yüce Lenin ve Troçki, o dönemde Avrupa’da bir ihtilalin patlamasını bekliyordu. Bu yeni gelişme; hem büyük Sovyet Ekim İhtilali’nin uzun ömürlü olmasına hem de neticelerinden Avrupa’daki ihtilal oluşumlarının etkilenmesine yol açacaktı. Nitekim Sovyetler Birliği’nin önderleri, tek ülkede sosyalizmin inşası tezine intibak ettiler. Yani Sovyet Bolşevikleri, tek ülkede sosyalizmin inşasına başlamış oldular.
1919 da yani Mütareke döneminde, bu genel durumdan etkilenen işçi ve öğrenci grupları taşradan gelerek, İstanbul’da, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisini kurdular.[4] Dr. Şefik Hüsnü ve taraftarları, 20 Eylül 1919 tarihinde Kurtuluş adında sosyalizmden bahseder bir ilim ve sanat mecmuası yayınlanmaya başlamışlardı. Kurtuluş dergisinin ilk sayısında yayınlanan manifestosunda, iki temel ilke belirtmekteydi:
a-Türkiye’nin Batı boyunduruğu altına girmesini önlemek;
b-Türkiye’yi modernleştirmek, çağdaş seviyeye getirmek.
Tarihçil ortama göre “Demokratik Devrim” stratejisinin ilk biçimini ortaya koyuyordu.[5] Kurtuluş, bir süre İstanbul’da yayına devam etti.
Bölünmeden sonra İstanbul’da kalanlar Aydınlık dergisinin yayınına başladılar. Anadolu’da ise, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası kurucuları Yeni Hayat mecmuasının kadrosunu oluşturmaktaydılar.[6] TİÇSF, gizli TKP ile birlikte hareket etmekteydi ve Dr.Şefik Hüsnü Değmer ile Sadreddin Celal, 1922 tarihinde aktedilen Komintern’in III Kongresine TKP delegeleri olarak katıldı.[7]
1924’te Moskova’dan İstanbul’a gelen Şevket Süreyya Aydemir, TİÇSF’nin ve gizli TKP’nin azası oldu. Aydemir, Bakü Kurultayı toplandığı sırada henüz Bakü merkezli TKP’ye aza olmadığını belirtmektedir. Ş. S. Aydemir, Kurultay sırasında Komintern’in Radek ve Zinoviev gibi mühim zatlarını ilk defa Bakü Kurultayında dinlemişti.[8] Bakü Kurultayı Ş.S. Aydemir’i etkiledi ve siyasal fikirlerinde bir dönüşüm geçirmesine yol açtı.
Lozan’dan sonra Aydınlık dergisinde Dr. Şefik Hüsnü ve Vedat Nedim (Tör), Türkiye’nin iktisadi durumu hakkında anti-emperyalist muhtevalı ve ülkenin iktisadi bağımsızlığının sağlanmasının icap ettiğini öne süren makaleler yazmaktaydılar.[9] Bir müddet sonra Orak Çekiç dergisini çıkarınca yazılarına orada devam ettiler.
1925 yılında, Şeyh Sait isyanı ile beraber Takrir-i Sükûn Kanunu getirilip tüm muhalefet susturuldu; çok partili rejim sona erdirildi. Nitekim Takrir‑i Sükûn darbesiyle Aydınlık ve Orak Çekiç dergilerinin yayını da tamamıyla yasaklandı. Bu darbeden sonra, TKP genel sekreteri Vedat Nedim ve Şevket Süreyya Aydemir, sol hareketi bırakarak Kemalizm’in ideolojik hatlarına geçtiler.[10]
Dr. H. Kıvılcımlı’nın asıl proleter devrimci çalışma dönemi, 1920-1925 yıllarında Dr. Şefik Hüsnü ile birlikte başladı.[11]

1925-27 Tevkifleri

Takrir-i Sükûn darbesinden sonra, her yıl muhalefete karşı müthiş saldırılar oluyordu. Tarihsel olarak Türkiyeli komünistlere uygulanan saldırıları ve devlet tedhişini devamlı tevkiflerden izleyebiliyoruz.
Dr. H. Kıvılcımlı, İstanbul Tıp Fakültesinde iken 1925 yılı TKP II. Kongresi’nde Gençlik Teşkilatlanması MK azalığına seçildi. 1926 ve 1927 tevkifleriyle Doktor Hikmet Hüseyin (Kıvılcımlı) adıyla tevkif edildi. O vakit İstanbul Aydınlık grubundan toplam 27 kişi yargılandı.[12]
Bu davanın sanıkları çeşitli cezalara çarptırıldı. Genel bilgilere göre burjuvazi tarafından yapılan bu operasyonlardan sonra TKP’de birtakım bölünmeler oldu. İstanbul’daki Aydınlık grubu olduğu gibi CHF saflarına katıldı. Dr. Şefik Hüsnü Değmer, Nazım Hikmet (Ran) ve Hasan Ali (Ediz) ülke dışına firar ettiler.
O zamanlar TKP’yi idare eden Vedat Nedim Tör idi. Dr. Şefik Hüsnü ise Partiyi dışarıdan, Komintern’den idare etmeye çalışıyordu. İki lider mektuplaşarak haberleşiyorlardı. Aynı dönem, Dr. Şefik Hüsnü ile Vedat Nedim arasında parti disiplini konusunda birtakım ihtilaflar çıkmıştı.[13]
1926 yılında TKP bir çalışma programı sunuluyor. Programın birinci maddesi “Türkiye Komünist Partisi, bir Sovyet idaresi ile amele-köylülüğün diktatörlüklerini gerçekleştirmek için gerekli şartları hazırlar.” diye radikal bir muhteva arz ediyordu.[14] Yani Marksizm’e göre sosyalizme geçiş aşamasının proletarya diktatörlüğü ile gerçekleşmesinin zaruri olduğu saptamasında bulunuyordu. Geleceğin “Kadrocular”ı, bu gibi radikal tezlere tahammül edecek vaziyette değildi.
1927 yılında Vedat Nedim ve dönek Kemalistleri, partiyi polise ihbar etti; parti kadroları tutuklandı. Dr. H.Kıvılcımlı, sadece üç ay hapis cezası aldı. Daha sonra 1929 tevkifatında yine tutuklandı. Bu sefer, 4,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yine bir aftan faydalanıp tahliye oldu.
1935’te Marksizm Bibliyoteki’ni kurdu. Bu dönemde kendisi kitaplar yazdı; tercümeler yaptı; halkın ve öğrencilerin Marksizm-Leninizm’i yakından tanımalarına yardımda bulundu.

Yol” Tezleri
Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın hazırladığı teorik tezleri, “Yol” adını taşımaktadır. Onun TKP’ye yönelttiği eleştiriler, Yol tezlerinde bulunmaktadır. Hikmet Kıvılcımlı’ya göre, birinci periyot yazıları; TKP’nin en temel zafiyetlerinden birinin teorisizlik olduğunu ispatlamaktadır. Yol tezlerinin çoğu, onun ölümünden sonra yayınlandı. Doğal olarak proletaryanın partisi olan TKP, Dr. H. Kıvılcılmlı tezlerini fırsat bulup yayınlamadı. Bu da parti için mühim zafiyetlerden biri sayılır, çünkü Kıvılcımlı da TKP’nin adamı idi ve Dr. Şefik Hüsnü ile birlikte hareket ediyordu. O açıdan TKP’nin bir proletarya partisi olarak onun yazılarını yayınlama mecburiyeti vardı. Dr. Kıvılcımlı’nın 1930’lardaki gençlik döneminin en ciddi polemikleri; sağ ve sol oportünizme karşı tenkitleri idi ve bunlar da Yol denilen tezlerinde getiriliyordu. Dikkat edilecek başka bir husus ise kendisinin ürettiği siyasal anlamlı kavramlardır. Bizzat kendisi tarafından üretilen o zengin teorik tezleriyle “Dr. H. Kıvılcımlı Marksist Düşünce ve Bilim Okulu” kurulabilinirdi.
Misal olarak Türkiye’de de öyle bir okul; Almanya’daki Frankfurt Okulu, Fransa’daki Annales düzeyinde vb. uluslararası düzeyde işleyebilirdi. Fakat maalesef müstebit burjuva iktidardan dolayı, Marksist düşünce üretiminin inkişafı gerilerde kaldı.
Dr. H.  Kıvılcımlı, 1925’i bozgun; 1927’yi ihanet olarak nitelendiriyor ve “Gericiliğin mutlak zaferi; burjuva diktatörlüğünün bütün şiddetiyle hüküm sürmesi üzerine, hastalıklı, hazırlıksız partilerin paniğe kapılmasıdır” diyordu.[15] Ve müteakiben, “TKP’nin devrimci faaliyeti işleyebilmesi deyince, üç şey anlıyoruz: Ajitasyon, propaganda ve örgütleme…” diyordu.[16]
Dr. Kıvılcımlı, 1927’de TKP’yi polise ihbar edenleri Kuyrukçuluk ve Fraksiyonizm’le itham ediyordu. Burada Kadrocular’ı kastediyordu. Ve en başta Vedat Nedim ile Şevket Süreyya burjuva saflarına geçen aydınlardı. Aydınlıkçılar’ın (Kadro grubu) çoğunun, Türkiye şartlarına göre Sosyal-Demokrasi’ye kaydıkları ve dolayısıyla burjuvaziye teslim oldukları, Yol tezlerinde gayet iyi ifade ediliyordu. Kıvılcımlı, TKP’nin bu darbelerden sonra tekrar faaliyete geçmesi için oportünizme ve fraksiyonizme karşı mücadele edilmesini şart koşuyordu: “Partinin oportünist unsurları, fraksiyonun kaynağıdır.” diye kaydetmekteydi. Ve partinin acilen yeni kadrolar yetiştirmesi icap ettiğini tezlerinde belirtmekteydi.[17] Dr. Kıvılcımlı, partinin o günkü zaafları hakkında ısrar ederek özet mahiyetinde izahta bulunuyordu:
a-Teori zaafı
b-Taktik zaafı
c-Örgüt zaafıdır.[18]

Ve bir Bolşevik parti devrimci şekilde işlemek için Kıvılcımlı’nın sıraladığı zaafları aşmak mecburiyetindedir.
Netice itibarıyla H.Kıvılcımlı, Kadrocular’ın sınıf mücadelesini reddetmelerine karşı çıkıyor ve bunun, TKP dâhilinde TKP siyasetine yönelik bir tartışma ve tenkit şeklini aldığı net bir şekilde belli oluyor.
Sonraları TKP’nin ileri gelenlerinden H. Erdal (Aydın Meriç), “TKP, 1929-30’larda ülkede dağılmış vaziyetteydi.” diyor. Erdal’ın (Aydın Meriç) arşivlerine göre; “O zaman Komintern’deki parti temsilcisi ile Komsomol temsilcisi, Komintern Yürütme Kurulu’nun çıkardığı bir bildiriyle ülkeye dönüyorlar. O bildirinin hülasası şu: “Nazım Hikmet Troçkisttir, emperyalizmin ajanıdır.” Bir provokasyon düzenliyor ve böyle sert bir ithamda bulunuyorlar. Nazım Hikmet, ‘Sovyetler Birliği’ne karşı olmak’ gibi bir suçlamaya maruz kalıyor.[19] Dr. H. Kıvılcımlı da günlüğünde şöyle not ediyor: “Nazım’ın Troçkizm ideolojisini tümüyle hazmetmiş olmasına gerek yoktu. O, sosyal ve psikolojik yapısı ile Troçkizmi bilmeden Troçkist idi.”[20]
Dr. H. Kıvılcımlı’nın ayrıca çok önem verdiği ulusal sorun hakkında Marksizm-Leninizm temel ilkelerine dayanan bir tez hazırladığı da gerçektir. Bu çalışma, “İhtiyat Kuvvet Milliyet-Şark Meselesi”, “Yol” tezlerinde ihtiva ediliyor. Ne yazık ki bu çalışma da onun ölümünden sonra neşredildi. Bilindiği gibi bu kitap, TKP’nin izlediği siyasete karşı ve bilhassa milliyet sorununda hem öneri hem tenkit olarak kabul edilebilir. Bu tez; Kürt Milliyet ve Şark sorunu, TKP’nin farklı bir siyasal gerçeği görebilmesi, partide bir diyalogun açılması için Kıvılcımlı tarafından zaman ve mekân dâhilinde bir sunum sayılabilir.

Yol” Legaliteyi İstismar

Yine Yol tezlerinde, Leninist anlamda ciddi bir “Legaliteyi İstismar” incelemesi yer almaktadır. Bu pasajda Dr. H. Kıvılcımlı şöyle bir belirlemede bulunuyor:
“Gerçekten TKP’nin legaliteden çekilme nedenleri arasında, kuyrukçuluktan ağzı yanmış olması gibi yersiz bir iç nedenden başka, bir dış neden de vardır: Burjuva terörü! Şeyh Sait adıyla anılan Doğu İsyanı bahanesiyle zaten ‘doğmadan ölmüş’ ya da ‘ölü doğmuş’ olan piç burjuva demokrasisi, Türkiye de nihaî olarak Kemalist militarizm terörüne dönüşüverdi. Cumhuriyet burjuvazisi, kendi iç yırtınmalarıyla birlikte devrime de vurdu. Mübarekler parti kararı almışçasına, legal işlerde bir-iki dernek hareketi gibi şeyler dışında; ne tutkun bir program, ne arasız bir planla yürümeyi deneyemedik. Burjuvazi bize ‘yasak!’ der demez, bütün yollar tıkanmış gibi tornistan ettik. Oysa burjuvazinin her yasağına ‘peki, başüstüne efendim!’ dedikten sonra, mücadeleciliğimiz nerede kalır?”[21]
Ve müteakiben şöyle yazıyor: “Burjuvazi bize yaylım ateş ederken gizleneceğiz, sineceğiz, fakat yerin dibinde değil, betonlaşmış kitlenin istihkâmına.”[22] Anlaşıldığı kadarıyla, ülkede TKP nin örgütleme durumu çok zayıf durumdaydı. H.Erdal bize TKP örgütsel durumu ile ilgili şu malûmatı veriyor: “Resmi’ Parti ise fiilî ömrünü 1937 yılında sona erdiriyor.”[23] Vartan İhmalyan’ın tanıklığına göre ise 1940-50 döneminde taşrada TKP küçük gruplar halinde işlemekteydi. Hatta “Bizim Radyo” istasyonundan Türkçe haber yayını yapılıyordu. O dönemde Parti İ. Bilen’in (Marat) ve daha sonra Yakup Demir’in (Zeki Baştımar) mesuliyetindeydi.[24]
Dr. Kıvılcımlı “Legaliteyi İstismar” çalışmasında; her Bolşevik partinin legal ve illegal şartlarda örgütlü bir tarzda, kitleler dâhilinde nasıl çalışacağını; Leninist parti ilkelerini temel alarak TKP’nin zaaflarını, geçmişte işlemiş olduğu hataları, ülkede mevcut durumu nazarı itibari alarak metotlu bir tarzda tahlil etmektedir.

27 Mayıs

Dr H. Kıvılcımlı, şöyle bir tarifte bulunuyor: “1954 yılında kurulmuş, 1960 yılına dek boğulurcasına kanlı, gözyaşlı, işkenceli düşünce ve davranış örnekleri vermiş bir Vatan Partisi vardı. “27 Mayıs, politik bir Demokratik Devrimdir” diyor.”[25] Demek ki 1950’lerde özne faktörünün noksanlığını görerek kendine yakın yoldaşlarıyla beraber Türkiye’de ekonomik ve sosyal sorunlarını özetleyen asgari bir programla Vatan Partisi’ni kuruyor. Dr. Kıvılcımlı, 27 Mayıs askeri darbesini çok ciddiye alarak Milli Birlik yönetimine 6 Temmuz 1960 tarihinde yazdığı birinci açık mektubunda geniş bir tahlil yaparken; “Bir ikinci Kuvva-yı Milliye Partisi kurulmalıdır.” diye öneride getiriyor. “Unuttukları ilk Halkçılık programını hayatta geçirmelidirler.” belirlemesinde bulunuyor. [26] Doktor bundan sonra teorik olgunlaşma dönemini yaşıyor.
Gerçekten 27 Mayıs inkılâbı, siyasi ve iktisadi bakımdan Türkiye’de burjuva düzeyinde birtakım yenilikler getirdi. Doktor’un bu konuda çok net bir tespiti var. Yüce Lenin’in demokratik devrim üzerine “İki Taktik” eserinden hareketle, demokratik devrim ile halk devrimi arasında bir mukayese yapmaktadır. MDD hususunda şöyle diyor: “Burjuva Demokratik Devrimi veya sadece Demokratik Devrim adını alan olayı, tabulaştırıp tabulaştırmamak değil; o devrime kimin, hangi sosyal sınıfın, işveren sınıfının mı, yoksa işçi sınıfının mı baş çekeceği noktasıdır.”
Dolayısıyla bütün problemi özetleyip; “Devrimin en önemli konusu, iktidar konusu üzerinde döner.” diyor.[27]
Bu belirleme, Doktor’un proleter anlayış ve Leninist temel ilkelerden ayrılmadığını göstermektedir. Daha ilerde Dr. H. Kıvılcımlı şöyle diyor:
“27 Mayıs’ı yaptılar. Yaptıktan sonra fark ettiler ki, Hükümeti devirmekten kolayı yokmuş. Asıl güç olan şey, devrilenin yerine hangi hükümetin, hangi düzenin geçebileceğini bilmektir. 27 Mayıs devrimcileri, bu çok aşırı basit gerçekliği akıllarına getirmeden bir iktidarı devirdiler. Devrilen Finans-Kapital iktidarı mıydı? Açıkça oydu. 27 Mayıs’çılar öyle sanmadılar. Kişileri devirdiklerine inandılar. O kişi kuklaları oynatan ‘sınıf’ları görmediler.”[28]
Tarihsel tahlillerine göre Dr. Kıvılcımlı, Türkiye’de Silahlı Kuvvetleri sınıflarüstü veya müstakil olarak değerlendirmektedir. Elbette, Marks’ın dediği gibi, burjuvazinin, proletaryayı nazar-ı itibar alması için proletaryanın silahlı vurucu gücüne sahip olması gerekir.[29]
Dr. H. Kıvılcımlı, yeni kurulan TİP ve Yön hareketine mesafeli durdu ve iki gruba karşı da eleştirilerde bulundu. Yön hareketine karşı şu tenkiti yapar ve onun, küçük burjuvazinin bir kurumu ve bir elit-aydın çevresi düzeyinde olduğunu bildirir. TİP ise bir burjuva partisi ve işçi aristokrasinden ibarettir. Doktor’un tahlilleri teferruatlı şekilde yayınlandı. Doktor, Sosyalizmimiz ve Devletçiliğimiz adlı denemesinde, devletçilik ve tepeden inme sosyalizm anlayışına sert tenkitte bulundu. “Bizim ‘devletçi sosyalizm’ çığırtkanlarımız o palavraların en gözde kahramanlarındandırlar” diyor.[30] Böylece Doktor, altmışların sonlarında yayınlanan kitaplarıyla ve Marksist tahlilleriyle hem TİP’lilere hem de Yöncüler’e, keza MDD’cilere gayet ciddi ve sert tenkitlerde bulundu.
Dr. H. Kıvılcımlı hayatı boyunca proletarya enternasyonalizmine bağlı kaldı ve reel-sosyalizm ile Sovyetler Birliğine yönelen hiçbir tenkiti olmadı. Aynı zamanda bir teorisyen ve bir militan olarak burjuvaziye karşı mücadelede ne uzlaştı ne de teslim oldu. Hâlbuki kendi günlüğünde, kendisinin TKP’den ne vakit ihraç edildiğini bilmediğini bize anlatır. Bu büyük haksızlığı çok acı bir şekilde öğrendi: Ağır hasta iken Bulgaristan’a vardığında Bulgar makamları tedavi için onu kabul etmedi ve gerekçe olarak partiden ihraç edilmiş olmasını gösterdi. O zamanki Yugoslavya’ya tedavi için gittiğinde, SBKP Başkanı Leonid Brejnev’e açık bir siyasi mektup göndererek zor durumunu aktardı ve bu gerçeği tarihe not düştü…                         29 Aralık 2012, Atina


[1] Dr. Fethi Tevetoğlu, Türkiye de Sosyalist ve Komunist Faaliyetler, (1910-1960), s. 201; Prof. Mete Tunçay, Türkiye de Sol Akımlar, s 100-103.
[2] Dr.Hikmet Kıvılcımlı, Yol Partide Konaklar ve Konuklar
[3] Age.
[4] Dr. Fethi Tevetoğlu, Türkiye de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler, s. 384, Prof. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye de Siyasal Partiler, c. II, s. 493, Mete Tunçay, Türkiye de Sol Akımlar I (1908-1925), s.169.
[5] M.Tunçay , Age, s.167; Dr. H. Kıvılcımlı, Halk Savaşının Planları, II. Kitap
[6] Tarık Zafer Tunaya, Age, s. 496.
[7] Fethi Tevetoğlu, Age, s. 91.
[8] Fethi Tevetoğlu Age, s. 93; Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta-Asya’ya Enver Paşa, s. 3, Ş.S.Aydemir, Suyu Arayan Adam; Mustafa Türkeş, Kadro Hareketi, s. 73-74.
[9] Prof. Mete Tunçay, Age, s.186.
[10] Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler-5, s .334
[11] Age, s. 338.
[12] Mete Tunçay, Türkiye de Sol Akımlar II, s.53; Fethi Tevetoğlu, s. 399-400.
[13] Mete Tunçay, s. 49; Fethi Tevetoğlu, s. 403-405.
[14] Mihri Belli ile söyleşi, Toplumsal Kurtuluş, Mayıs 1988, zikreden Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler-5, s.368
[15] Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Parti ve Fraksiyon.
[16] Age.
[17] Dr. H. Kıvılcımlı, Age, zikreden J. Stalin, Leninizm Sorunları.
[18] Dr. H.Kıvılcımlı, Parti ve Fraksiyon.
[19] Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler 5, s. 381, zikreden H. Erdal, TKP’mizi Yükseltelim, Londra, 1983, s. 41.
[20] Age, s. 390; Kıvılcımlı, Kim Suçlamış, 1.8.1971.
[21] Dr. H.Kıvılcımlı, Yol 2, Legaliteyi İstismar, s. 535, Bibliotek Yayınları.
[22] Age.
[23] Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler5, s. 432 zikreden H.Erdal, TKP’mizi Yükseltelim, s. 41
[24] Vartan İhmalyan, Bir Yaşam Öyküsü, Cem Yayınevi, İst., 1989.
[25] Dr.H.Kıvılcımlı, Devrim Zorlaması ve “Devrimci” Zortlaması
[26] Dr.H.Kıvılcımlı İkinci Kuvayi Milliyeciliğimiz Tarihsel Maddecilik Yayınları
[27] Dr.H.Kıvılcımlı, Devrim Zorlaması
[28] Dr/H.Kıvılcımlı, 27 Mayıs ve Yön Hareketi’nin Sınıfsal Eleştirisi, s. 165-166, Ant Yayınları
[29] Marks-Engels, Seçme Eserler, cilt I
[30] Dr.H.Kıvılcımlı, 27 Mayıs ve Yön Hareketi’nin Sınıfsal Eleştirisi s.17 Ant Yayınları 1970 İst.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder