İsmet Demir
Şimdi kim nasıl tanıştırdı, oraya nasıl gittik hatırlamıyorum. Yıl 1968 olabilir. Kendimi Cağaloğlu Meydanı’ndan Nuruosmaniye’ye açılan sokağın başındaki (köşedeki) binanın beşinci katında buldum. Burası, Yapı İşçileri Sendikası’nın (YİS’in) Genel Merkezi idi. Hatırladığım kadarıyla Cağaloğlu Meydanı’na bakan küçük bir salon ve salondan geçilen küçük bir odadan ibaretti. Salona bitişik bu yan oda, Dr Hikmet Kıvılcımlı’nın kitapları ile tıka basa dolu idi. Sendika’yı, İzmit Petkim tesislerinden sendikal örgütlenme sırasında atılmış, çalışma hayatının sonlarına yaklaşmış, babacan bir kazan ustası açıp kapıyordu. Düzenli ücret bile alamıyordu, çünkü sendikanın kasası boştu.
Yan odada Tarih Devrim Sosyalizm, İngiltere’de Kapitalizme ilk Geçiş, Karl Marks’ın Özel Dünyası adlı kitapların ilk orijinal baskılarını buldum ve sıra ile okumaya koyuldum.
İsmet Demir diğer sendikaların ve sendikacıların aksine, sendikayı gençlere açan, gençleri işçi sınıfı mücadelesine çekmeye çalışan bir sendikacıydı. Çünkü o gençlere güveniyor ve inanıyordu. Gençlerin enerjisinden, bilgisinden bu mücadelede yararlanmak istiyordu. O dönemde gençlerin çoğu da işçi sınıfı mücadelesine şu veya bu noktasından katılmak için can atıyordu. İşte böyle bir ortamda YİS, benim ve benim gibi pek çok gencin ikinci bir okulu oldu. Sonraki yıllarda İstanbul Üniversitesi’nin en militan öğrencilerinin kurduğu Devrimci Öğrenci Birliği’nin (DÖB) de merkezi oldu.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Benim ve benim gibi sosyalist birçok gencin işçi sınıfı ile teması, işçileri tanıması, sınıf içinde çalışması, İsmet Demir ve YİS sayesinde olmuştur. İsmet Demir bizi zaman zaman işçi toplantılarına götürürdü. Bu toplantılarda ondan işçilere nasıl yaklaşılacağını, nasıl davranılacağını, nasıl konuşulacağını, değişik şartlarda hangi taktiklerin uygulanacağını öğreniyorduk. İstanbul’da, Ambarlı Termik Santralı inşaatında çalışan işçilerin örgütlenmesinde ve İzmit Hereke’de Nuh Çimento Fabrikası inşaatında çalışan işçilerin örgütlenmesinde İsmet Demir ile birlikte oldum.
İşçileri örgütlemek için yapılan toplantılarda genellikle işçilerin birlik halinde olmalarının önemi vurgulardık, birlik halinde oldukları zaman elde edecekleri hakları öne çıkarırdık. Ama biz gençler olarak çoğu zaman bunlarla kalmaz sosyalizm propagandası yapmaya başlardık. Zamanla ileri gittiğimizi ve amacımızdan saptığımızı anladık, sendikal söylemlerimizi işçilerin ekonomik ve demokratik hakları üzerinde toplamaya başladık. Siyasete açık ve yatkın olanlarla özel olarak ilgileniyorduk.
İsmet Demir ile İzmir’de de bazı örgütlenme çalışmalarına katıldım. Ot İş adında bir sendikayı üs olarak kullandığımız bu çalışmalar sırasında, haklarını alamayan işçilerle birlikte İzmir Bölge Çalışma Müdürlüğü’nü bastık. Baskın sonucu B. Ç. Müdürlüğü, işçilerin haklarını almasına yardımcı oldu, işçiler alacaklarını aldılar ve memleketlerine gittiler.
Aliağa petrol rafineri inşaatına yeni başlanmıştı, işçi alımları yavaş yavaş artıyordu. Sendikalar daha işçi sayısı azken Yetki almaya çalışıyorlardı. Çünkü işçilerin sayısı azken örgütlenmek daha kolay oluyordu. Sonradan işe giren işçiler Yetkili sendikaya üye oluyorlardı.
Aliağa Rafineri inşaatında çalışan işçileri örgütlemek için İzmir’e geldik, çalışan işçi sayısı henüz 300-400 civarındaydı. İsmet Demirle birlikte, işçilerinin kaldığı en döküntü otelleri birer dolaşıyor, onların yemek yedikleri lokantalarda yemek yiyorduk. İsmet Demir onlarla birlikte gece geç saatlere kadar hem içiyor hem de sohbet ediyordu. Benim o masalarda geç saatlere kadar kalmaya gücüm yetmiyordu. Yeme içme faslından sonra otellerde tavla oynamaya devam ediliyordu. Bu işçilerin çoğunu (ustaları) Ereğli Demir-Çelikten ve Boru Hattındaki sendikal mücadeleden dolayı tanıyordu. İsmet Demir, ustaların sendikal örgütlenmedeki stratejik önemini çok iyi biliyordu. Bu nedenle onları örgütlemek için olağanüstü gayret gösteriyordu. Sabahlara kadar süren bu çalışmalara can dayanmazdı, nitekim sonraki yıllarda sağlığı bozuldu ve o amansız hastalığa yakalandı. …
Bizim işçiler üzerinde yarattığımız olumlu etkiyi, Ankara-Yapı İş, işçilere lüks lokantalarda içkili ziyafetler vererek, İsmet’e çamur atarak, karalayarak silmeye çalışıyordu. Sonraki dönemlerde bu mücadele daha da kızıştı. Örgütlenme çalışmalarına daha sonra değerli arkadaşlarım Demir Küçükaydın ve Sefer Güvenç de katıldılar. Onlar, daha uzun süre ve fedakarca çalıştılar.
İsmet Demir ile olduğum dönemde onda gözlediğim gerçek özellikleri şöyle özetleyebilirim: İsmet Demir son derece yumuşak, sessiz sakin bir sendikacı idi. Konuşmaları da gayet yumuşak ve etkileyici idi. Hiç öfkelendiğine ya da kızdığına tanık olmadım. Olaylar karşısında tepki gösterme yerine daima olayın bir değerlendirmesini yapar ve olayı nasıl geliştireceğini, durumu nasıl değiştireceğini düşünürdü. En kötü ve en umutsuz durumlarda bile, bir çözüm üretirdi.
Çalışmaları sırasında diyalektik metodu ustaca kullanırdı. Önce durumu her yönü ile (olumlu ve olumsuz yanları ile, dünü ve bugünü ile) değerlendirir, sonra durumu değiştirmeye yönelik taktikler ve çalışma biçimleri bulur ve uygulardı. Onun başarısını temelinde diyalektik yöntemi ustaca kullanmasının büyük rolü olduğuna inanıyorum.
İsmet Demir sendikal çalışmalarında yasal imkânları sonuna kadar kullanır, yeri geldiğinde ve işçinin gücünü arkasına aldığında yasal imkânları da zorlardı. Bunun sayısız örnekleri vardır. Onun sendikal mücadelede uyguladığı yöntem ve taktiklerin yeni kuşaklar tarafından örnek alınması ve uygulanması gerektiğine inanıyorum.
Sendikal örgütlenmede en büyük güçlük işçilerle iletişim kurmak, bağ kurmak ve bunu sürdürmektir. İsmet Demir, onların içinden geldiği için ve onların bir parçası olduğu için, onlarla çok kolay anlaşabiliyor, onlara kendini çok kolay kabul ettirebiliyordu. Yaşam tarzı olarak da onlarla aynı yaşam tarzını sürdürüyordu. Onun için işçiler onu, kendilerinden biri olarak görürlerdi. İsmet Demir gücünü buradan alıyordu. Onun bu özelliğinden ve çalışma tarzından, kasaları para ile dolu sendikalar her zaman korkmuşlardır. O “yoksul İsmet”, bu gücü ile kasaları para dolu sendikaları çok yenmiştir.
O hiçbir zaman bir Sendika Ağası olmadı ve beş yıldızlı otellerde saltanat sürmedi. Anlayışı (dünya görüşü), karakteri, kişiliği buna uygun değildi. O, kendini işçi sınıfı davasına adamış bir işçi sınıfı devrimcisiydi. Daha çok, işçi sınıfının ekonomik ve demokratik hakları alanında savaşmış bir yiğit savaşçı idi. Hayatını bu yolda feda etti. Geçmişte ve günümüzde bu fedakârlığı yapan çok az devrimci vardır. İşçi sınıfının, kendi içinden çıkan bu yiğit evladını unutmayacağına inanıyorum. Onu her zaman saygı ile anıyorum.
Selahattin Okur
11. 01. 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder