30 Aralık 2012 Pazar

AYHAN BİLGE'NİN SEMPOZYUMA SUNACAĞI "SİYASETİN TOPLUMSALLAŞMASINDA DİNE YAKLAŞIM VE KIVILCIMLI DERSLERİ" BAŞLIKLI YAZISI

SİYASETİN TOPLUMSALLAŞMASINDA DİNE YAKLAŞIM VE KIVILCIMLI DERSLERİ
Toplumun siyasallaşması yada başka bir ifade ile siyasetin toplumsallaşması  son derece önemli ve güncel bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Kaba bir indirgemeci tarzla bu sorunu sadece siyasal yapıların dine yaklaşımı  üzerinden ele almak elbette yanıltıcı olur.
Kıvılcımlı’nın kendi ifadesi ile “meselemiz hiç de ikinci, üçüncü kategoride bir iş sayılmaz. Çünkü din konusu sadece toplumun çatısında tıkırdayan bir kültür meselesi değil, insan beyninde, düşünce mekanizmalarında işleyen, sitemleşmiş ve derin köklere sahip, kolayca sökülüp atılamayacak” niteliktedir.
Topluma Yabancılaşma ve Güven Sorunu
Geniş toplum kesimlerinin örgütlü muhalefet çalışmalarına yönelik mesafeli tutumunda iki önemli nedenden söz edebiliriz.  Bunlardan biri egemen güçlerin muhalif örgütlenmeler aleyhinde yürüttükleri sistematik propaganda, diğeri ise bizzat siyasal muhalefet aktörlerinin bu propagandaya fırsat veren yaklaşımlarıdır.
Varlığı inkar edilemez olan bu güven krizinin aşılmasında dine yaklaşım ve toplumla kurulacak iletişim dili oldukça etkili bir işlev görebilir. Yapmacık ve istimara varan bir tutum değil aksine doğal bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.
Bunun yolu ise inanca yönelik baskıcı, aşağılayıcı, inkarcı, lakayt tutumlardan uzak durmaktan geçebilir. Aydınlanmacı, kaba pozitivist modernleşme politikalarının toplumda oluşturduğu tepki ve içe kapanmanın sorumlusu  esas itibarı ile sosyalist çevreler olmadığı halde utangaç bir tutumla suç ortağı gibi davranma eğilimini kabul etmek mümkün değildir.
Eyüp Konuşması  ve Vatan  Partisi
Komünizm propagandası ile birlikte laiklik karşıtı söylemler nedeni ile yargılanmak her aydına nasip olabilecek bir durum değildir. İki önemli tehdit dinamiğinin buluşabildiği bir söylem tarihi kamplaştırma politikalarını boşa çıkarabilir, muhalefetteki parçalanmayı ortadan kaldırabilir niteliktedir. Ezber bozucu bir söylem örneği olarak ele alınabilecek Eyüp konuşması , dinin sadece basit bir propaganda argümanı olarak görülmeyip aksine derin felsefi sorgulamalar ve tarih analizini de gözler önüne sermektedir.
Geri kalmanın nedenini inanç dünyası olarak gören söylemler bir yana, Müslüman olmanın gerekliliğini kendi argümanları ile ortaya koyma tercihi   dikkate değer bir tutumdur. İslam tarihi, Kuran, Peygamber hayatı ve sözleri üzerine kurulu güçlü ve tutarlı argümanlar kitle psikoloji üzerinde bugünde kuvvetli etki oluşturabilecek niteliktedir.
“Din toplumu toplumda dini etkiler” yaklaşımı içinde bulunduğumuz coğrafyanın ihtiyacı olan kültür devriminin temellerini oluşturabilecek bir anlayışı yansıtmaktadır. Ortadoğu’da yaşanan toplumsal hareketlilik dikkate alındığında, bu tarz cesur ve gerçekçi yaklaşımlar  kolaylaştırıcı bir misyon üstlenebilir. Dinin dogmatik yorumlarının insanlığı tehdit eden sonuçları ile inançlarla kavgalı  ekonomik-siyasal yeniden yapılanma çabaları arasına sıkışan halklar için yeni bir toplumsal muhalefet dilinin inşası hayati önem taşımaktadır ve etkin bir alternatif olma potansiyeline sahiptir.
Kıvılcımlı’nın Eyüp konuşması gibi eserlerinden de verilecek onlarca somut örnek olmakla birlikte sadece bir kaçını  hatırlatmakla yetineceğim. “İbadet, hak önünde konuşmak, halk içinde hakkı teslim etmektir” ifadesi, bir yandan inananları rencide etmeyen, onların hassasiyetini gözeten bir nezaketi diğer yandan son derece toplumsal devrimci tutumu bünyesinde barındırmaktadır.
“Hakim, Allah’tan başka kimsenin önünde boyun eğmez”
“Muhammed’in rejimi küçümsenip kınanamaz, daha sonra yaşanan geriye gidişten dolayı o suçlanamaz”  
“Din  Afyondur” Kaçışı
Tıpkı emek karşıtı ve sömürüye cevaz veren anlayışlarına Kuran’ı referans kılmaya çalışan dindarlar gibi  Marksistlerin dine karşı ilgisizliklerine Marks’ı kefil gösterme eğiliminden söz etmek abartılı bir kıyas olmayacaktır.
“Din Afyondur” cümlesini bağlamından koparıp her şeyi izah edebilecek  anahtar konumunda ele alan yorumlar  çarpıcı bir tablo ortaya çıkarmıştır.
Engels’in “dinin zaman dışılığı” konusunda Yeni Hegelciliğe itirazı, maddeciliğin devrimcilik, dinin ise gericiliği kaçınılmaz kılacağı algısını sorgulaması , yeniden tartışmaya açılmalıdır. 17. İngiltere’sinde hanedanlığa karşı dini bayraklaştırarak karşı duran Protestanlar gibi, Latin Amerika ülkelerindeki yakın dönem “kurtuluş teoloji” ,  Anadolu coğrafyasındaki Bedrettin hareketi gibi bir çok toplumsal olay yeniden ele alınmalıdır.
Kıvılcımlı’nın tarih analizleri bugün bile bir çok çevrenin inanç, kimlik, kültürel haklara yönelik talepler karşısında aldıkları tavırdan oldukça ilerde ve kuşatıcı niteliktedir. Dindar, Alevi hatta Kürt çevrelerin sorunlarına karşı tepeden bakan, elitist yaklaşımlardan korunmak ve içine düşülen yalnızlaşma ve dışlanmaya karşı durabilmek için Kıvılcımlı’yı yeniden okumak hepimiz için öğretici olacaktır.
Fetih ve Medeniyet,  Cennet Nedir ? Nerededir ?,  Allah-Peygamber-Kitap,  İslam’da Toprak Meselesi üzerine yazıları, sadece sosyalist çevrelerin değil, bir çok İslami çevrenin yaklaşımlarına ışık tutabilecek niteliktedir.
Engels’in ilk Hıristiyanlığı sosyalizme benzeten değerlendirmeleri, Lenin’in “ Ne Yapmalı”da ekonomizm eleştirisi yaparken parti görevleri arasında dinsel mezhepleri savunmayı da sıralaması, “Sosalizm ve din” başlıklı makalesinde papazların parti üyeliğine katılımına yönelik düşünceleri, Roza Luxemburg’un, Hıristiyan geleneğinin çıkış ilkeleri olarak gördüğü adalet, eşitlik, yoksulların kardeşliği gibi ilkeleri işçi hareketine, sosyalizme taşıma arayışları,  Türkiye sosyalist hareketinin toplumsallaşma çabalarında yol gösterici  olabilir.
Kıvılcımlı’nın, tarihsel materyalizmi ateistliğe indirgeyen yaklaşımlar yerine, “egemenlerin islamına karşı ezilenlerin islamını” savunması, “Anadolu Aleviliğini Halk İslamı” biçiminde yorumlaması, İran’da Ali Şeriati’nin, Sudan’da Mahmud Taha’nın söylemlerinden onlarca yıl öncesine dayanmaktadır.
Herkesi dindarlaştırarak kurtuluşu mümkün kılmak ile herkesi ateistleştirerek aydınlatmak arasında yöntem açısından çok fark olmadığını ifade etmeliyim.
Ayhan Bilgen-30 Aralık 2012


  
     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder