27 Aralık 2012 Perşembe

İSMET DEMİR'DEN ANILAR...SEFER GÜVENÇ

BİR ANADOLU ERENİ: İSMET DEMİR


İsmet Demir'in yapı işçilerinin sendikal mücadelesinde öne çıktığı yıllar;  1960'lı yılların başıdır. İsmet Demir, Ereğli Demir Çelik fabrikasının inşaatında topograf olarak çalışmaktadır. İnşaatı üstlenen firma, bir Amerikan firmasıdır.  O dönemde Bülent Ecevit de  Çalışma Bakanıdır. Sonraki yıllarda kamuoyuna  "İşçilere sendikalaşma, toplu iş sözleşmesi imzalama ve grev yapma hakkını tanıyan bakan" olarak tanıtılan Bülent Ecevit'in karşı çıkmasına rağmen Ereğli Demir Çelik fabrikası inşaatında çalışan binlerce  işçi greve gitmiştir.  Bu grev/direniş,  İsmet Demir gibi işçi önderlerini ortaya çıkarmıştı. Ereğli Demir Çelik Fabrikası grevinde işçilerin örgütlü olduğu sendika,  merkezi Ankara'da olan Yapı-İş Sendikasıdır. Sendika başkanı;  karizmatik bir kişiliği olan "Fukara Tahir"dir. Yapı-İş Sendikasının merkezi  Ankara'da Rüzgarlı Sokaktadır. Sendika merkezinin etrafındaki kahveler;  işten atılan, yeni şantiyelerin açılmasını bekleyen işçilerin toplanma yerleridir.  İş arayan işçiler her gün sendikanın kapısını aşındırmaktadır. Sendika sadece çalışan işçilerin değil; işsizlerin sorunları ile ilgilenmek zorunda kalmıştır. İnşaat işçileri, işsizliği protesto etmek, seslerini duyurmak amacıyla  sendika başkanı Fukara Tahir'in öncülüğünde Türkiye Büyük Millet Meclisine  bir yürüyüş düzenlemiş, işçilerin YALIN AYAK katıldığı bu yürüyüş  büyük yankı uyandırmıştır. Bu yürüyüşe katılan işçilerden birisi de İSMET DEMİR'dir. Sonraları İsmet Demir ile özdeşleşen "Yalınayak İsmet"  lakabının kökeni inşaat işçilerinin yalınayak  Meclise yaptıkları bu  yürüyüşten kalmadır. 
İsmet Demir'in yapı işçilerinin sendikal mücadelesinde ünlenmesi  PİPE-LİNE BORU HATTI grevi/direnişi ile olmuştur. Grev Yapı-İş Sendikasından ayrılan; Suat Şükrü Kundakçı ve İsmet Demir'in de içinde olduğu  bir gurup işçi-sendikacı tarafından kurulan YİS (Yapı İşçileri Sendikası) tarafından örgütlenmiş ve yönetilmiştir.  Güney ve Güneydoğu Anadolu'da bir kaç vilayetin sınırları içinde bulunan şantiyelerde uygulanan grev,  uluslararası bir konsorsiyum olan inşaat firmasının işçilerin/sendikanın taleplerini kabul etmesi ile sonuçlanmıştır. İsmet Demir'in anılarında Pipe-Line Boru Hattı grevi ayrıntıları ile anlatılmıştır.
YİS'in merkezi  Cağaloğlu meydanından  Nur-i Osmaniye Caddesinin girişindeki köşede bulunan dört katlı binanın 3. ve 4. katlarında idi. Binanın 2.katı TÜRK SOLU dergisinin bürosuydu. Doktor Hikmet Kıvılcımlı'nın muayenehanesi de Cağaloğlu'ndaydı. YİS yöneticileri ile Doktor'un ilişkileri daha YİS kurulmadan önce varmış. Hatta YİS tüzüğünün giriş bölümünün Doktor Hikmet Kıvılcımlı tarafından yazıldığı söylenirdi. 1957 yılında kurulan Vatan Partisinin (Yıl yanlış olabilir. Kontrol edilmeli) işçi üyeleri de YİS'in çalışmalarına aktif olarak katılmakta ve destek vermekteydiler. (Osman Sercan, Arif Şimşek ve kardeşlerini (Boyacı kardeşler) saygıyla anıyorum).  1967 yılında yayımlanan Sosyalist Gazeteleri,  Doktor Hikmet Kıvılcımlı'nın o dönemde kitaplaşan yazıları/çalışmaları YİS'in desteği ile yayımlanmıştır.  
Pipe-line Boru Hattı grevinden sonra YİS içinde bir ayrışma yaşanmıştır. Suat Şükrü Kundakçı ve YİS'in  bir kaç yöneticisi merkezi Ankara'da olan Yapı-İş Sendikası ile birleşme kararı almışlardır. İsmet bu birleşmeye karşı çıkmıştır.  Ayrılanlar Ankara Yapı-İş Sendikasının yönetiminde görev almışlar, İsmet Demir ise YİS'i yaşatmaya gayret etmiştir. Bu ayrışmada 1957 Vatan Partisi kadroları İsmet Demir'den yana tavır almış ve YİS'in çalışmalarına destek vermişlerdir.
1968 Gençlik hareketi içinde yer alan gençlerin  Doktor Hikmet Kıvılcımlı'dan haberdar olmaları YİS sayesinde olmuştur. İsmet Demir, YİS'in  4.katını 68 hareketinin devrimci öğrencilerinin kurduğu  DÖB (Devrimci Öğrenci Birliği)'ün kullanımına vermişti.  DÖB'ün yerleştiği dairenin bir odası  Doktor'un kitapları ile doluydu. Benim İsmet Demir ile tanışmam da bu dönemde olmuştur.  İzmir-Karşıya Lisesinden ve İstanbul Üniversitesi  Edebiyat Fakültesinden arkadaş olduğumuz Demir Küçükaydın ile birlikte YİS'e uğramıştık.  İsmet Demir, sohbet sırasında  benim Aliağa ile ilişkim olduğunu öğrenince bana  Aliağa rafinerisi inşaatında çalışacak olan işçilerin YİS çatısı altında örgütlenmesinde yardımcı olup olamayacağımı sordu. Ben de: " tabii ki olurum" diye yanıt vermiştim. Bu tanışmadan sonra İsmet Demir ile sık sık görüşmeye başladık.  Birlikte Aliağa'ya gittik.
Rafineri inşaatı başlamadan önce Aliağa nahiye statüsünde küçük, şirin bir yerleşim yeriydi. Halkının büyük çoğunluğu tütüncülükle, tarımla geçiniyordu. Çok az sayıda insan ise geçimini balıkçılıkla sağlıyordu.  Balıkçılar tuttukları balıkların bir kısmını İzmir Balık Haline gönderiyor, bir kısmını ise Aliağa'daki balıkçı lokantalarına veriyorlardı.  Girit kökenli Haydar Kaptan'ın ve halk tarafından "Lazların"  diye adlandırılan  balıkçı İbrahim'im lokantaları hafta sonları İzmir'den özel olarak  balık yemeğe gelenlerin uğrak yeriydi. 
Benim Aliağa ile ilişkim lise öğrencisi olduğum 1963 yılının yazında başladı. Çiğli Hava Üssünde görev yapan Amerikalı askerler için Aliağa'da bir plaj vardı. Ben kesintisiz 1963 yılından  1969 yılına kadar her yaz o plajda çalıştım. Aliağa esnafının ve gençlerinin büyük çoğunluğu ile tanışıyordum.  O dönemde Türkiye İşçi Partisine üye olan, sempati duyan  Aliağalılar ve Menemenliler ile yakın ilişkim vardı. Tanıdıklarımın bu örgütlenmede bizlere yardımcı olacağından hiç kuşkum yoktu. Nitekim öyle de oldu. Burada  değerli ağabeyimiz Sait Kaya'yı saygıyla anıyorum.
Rafineri inşaatı henüz başlamamıştı; ama Türkiye'nin her yanından rafineride işe girmek için işçiler Aliağa'ya akın ediyorlardı. Aliağa'da kiralık yer kalmamıştı. İşçiler kahvelerde sabahlıyorlardı.  Aliağa'da,  geceyi  geçirmek için kahvede boş bir sandalye bulanın kendisini şanslı saydığı günler yaşanıyordu.  YİS ekibi olarak biz daha önce Aliağa'da iki odalı bir ev kiralamıştık. Bu evde geceleri bazen 10-15 kişi kalıyordu.  YİS'e lokal  olarak da bir kahve kiralandı. Ankara merkezli Yapı-İş Sendikası da Aliağa'ya bir lokal açtı. Daha rafineri inşaatı başlamadan işe girecek olan işçiler sendikalara üye yapılmaya başlandı.  Rafineri inşaatı ilk kadrolarını işe almaya başladığında sendikal mücadele işyerinde başladı.  İşe  kimin girdiği, kimin gireceği gün gün takip edildi. İşe girenlerin üyeliği için geceli gündüzlü  çalışmalar başladı. Bu arada ben de işyerine müracaat ettim. İnşaatı yanılmıyorsam Amerikan-Hollanda ortaklığı olan BADGER TURKEY LTD. adlı bir şirket üstlenmişti.  İngilizce bilmem ve Amerikalılara ait bir işyerinden referans vermem benim işe alınmamı sağladı. Beni, önce personel bölümüne  puantör olarak,  sonra marangozların çalıştığı bölüme tercüman olarak verdiler. Bu bana her işçi ile tek tek tanışma ve ilişki kurma imkanı sağladı. İşyerinde sendikal rekabet hızlanmıştı. Benim YİS sendikası için çalıştığım işverene ihbar edilince işten çıkarıldım. İşyerinde sadece 35 gün çalışabildim. İşyeri dışında da sendikal rekabet hızlanmıştı. Her iki sendika işçilere kendi sendikalarında örgütlenmeleri için teksir makinesinde çoğaltılmış bildiriler dağıtıyorlardı. Yapı-İş Sendikasının dağıttığı bildirilerde İsmet Demir'in ve YİS'in örgütlenmesinde görev alanların Komünist olduğu ; YİS'in amacının işçileri maceraya sürüklemek olduğu vurgulanıyordu. İsmet Demir'in sarhoşun biri olduğu, YİS'in parasının olmadığı, grev olursa işçileri yüzüstü bırakacağı ve perişan edeceği  propagandası yapılıyordu. YİS'in dağıttığı bildirilerde ise Yapı-İş Sendikasının bir sarı sendika olduğu, işverenle işbirliği içinde hareket ettiği,  işçilerin haklarını değil, işverenin haklarını savunduğu ve savunacağı dile getiriliyordu. 
İşyerinde çalışan işçilerin çoğunluğu YİS'e üye olmuştu.  Toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini İzmir Bölge Çalışma Müdürlüğü YİS'e verdi. Yapı-İş sendikası mahkemeye itiraz etti. İşyerinde çalışan işçilerin listesini bir şekilde işverenin adamlarından  alarak işçiler adına sahte üye fişleri düzendiler.  Ayarladıkları bir notere YİS' e üye olanların adına  düzenlettikleri  sahte imzalı istifa dilekçelerini mahkemeye sundular.  Evrak üzerinde karar veren iş mahkemesi bu sahte belgelere dayanarak YİS'in toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini iptal etti. Toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi için yeniden başvurular yapıldı. YİS'in işyerinde sahip olduğu üye çoğunluğuna rağmen toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi  ayni yöntemleri kullanan Yapı-İş Sendikasına verildi. 
YİS'in kadroları Aliağa'yı terk etmedi. İşçiler de YİS'in Aliağa'yı terk edip gitmesini istemiyordu; çünkü YİS'in Aliağa'daki varlığı Yapı-İş ile işverenin işçilerin aleyhine bir sözleşme imzalamalarını zorlaştırıyordu. 
Rafineri inşaatında Badger Ltd. şirketinin dışında iş yapan müteahhitler ve taşeronlar da vardı. Bunlardan bir tanesi Ruslarla birlikte  rafinerinin tank ve kazan montajını yapan  Çavuşoğlu-Kozanoğlu şirketi idi. İsmet Demir ve YİS kadroları bu şirketlerde çalışan işçileri de örgütlüyorlardı. Özellikle  kaynakçılık  gibi hassas işlerde çalışan kalifiye genç işçiler YİS sendikası çatısı altında örgütlendiler.
Bu arada  İsmet Demir de YİS'in yönetim kurulunu gençlerden oluşturdu. YİS'in başkanlığına askerden yeni gelen  Necmettin Giritlioğlu getirildi. Necmettin Giritlioğlu başkanlığında oluşturulan YİS yönetim kurulu  önlerine çıkarılan türlü engellere rağmen Kozanoğlu-Çavuşoğlu şantiyesinde toplu iş sözleşmesi yetkisini aldı. İşveren  YİS ile toplu iş sözleşmesi yapmaya yanaşmayınca sendika grev kararı, işveren de lokavt kararı aldı.  Grevin başlangıcında acı bir olay yaşandı. Necmettin Giritlioğlu,  greve rağmen şantiyeye Rus teknisyenleri sokmak isteyen aracın şoförü tarafından vuruldu.  İşçi sınıfı yiğit evlatlarından biri daha Aliağa'da şehit verdi.  Bu olay sırasında ben 15-16 Haziran 1970 tarihindeki  büyük işçi  Direnişi nedeniyle Kartal Maltape  Cezaevinde tutukluydum.
YİS'in örgütlenmesinde çalışanlardan hiç kimse karşı sendika olan Yapı-İş Sendikası yöneticileri/çalışanları gibi profesyonel/maaşlı  değildi. Çalışmalara gönüllü olarak katılanların gece gündüz demeden büyük özveri gösteriyorlardı.  Uzun süren  bir grev/ direnişten sonra Çavuşoğlu-Kozanoğlu işvereni işçilerin taleplerini kabul etti ve toplu iş sözleşmesi imzalandı.    YİS'in Aliağa'daki örgütlenmelerinde özellikle İzmir Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu'na üye gençlerin büyük yardımları ve destekleri oldu. Gençlik dışında Aliağa, Menemen ve İzmir'deki  ilerici-devrimci kuruluşların ve kişilerin örgütlenmeye büyük  destekleri  oldu. Bir işçi ve göçmen semti olan Gültepe'deki  duvarcı ustası Esat Ağabeyi, tekstil işçisi İsmail Şentürk'ü, lokantacı Sadık Usta'yı özellikle anmak istiyorum.  DİSK'e bağlı Gıda-İş Sendikası  İzmir Şubesi yöneticisi Yaman'ın, Bağımsız  Orman ve Tarım işçileri Sendikası  (OT-İŞ) yöneticisi Akın Ağabey'in  ve eşi Selma Abla'nın da önemli katkıları oldu. 
1971 yılı 12 Mart faşizmi döneminde YİS yöneticileri tutuklandı. Uzun süre hapis yattılar. Sıkıyönetim askeri mahkemesi YİS'in kapatılmasına karar verdi. 12 Mart faşizmi döneminde Türkiye'de sıkıyönetim mahkemeleri tarafından kapatılan tek sendika YİS oldu.
İsmet Demir hapisten çıktıktan sonra İstanbul'a geldi. İskenderun Demir Çelik Fabrikasının inşaatında örgütlenmek için ön çalışmalar başladı. İstanbul'da kaldığı süre içinde rahmetli İsmet Alkaya ve değerli  eşi Ayfer Abla  İsmet Demir'e hem evlerini hem de gönüllerini açtılar. İsmet Alkaya  ve Ayfer abla  serigrafçılık yaparak sınırlı bir kazançla hayatlarını kazanıyorlardı; ama gönülleri zengindi. Sofra'da akşam yemeği olarak  kuru fasulye de olsa beyaz örtülü masa üzerine servisler açılır ve dost sohbetleri yapılırdı.  Evleri/sofraları  İsmet Demir gibi bir çok ilerici-devrimci aydına açıktı. Orhan Kemal'i, Enver Gökçe'yi ben o sofralarda/sohbetlerde tanıma şansına sahip oldum.
Yapı işçilerinin örgütlenmesinde çoğu kez karşılaşılan sorunlardan biri de şantiyede yapılan işlerin hangi işkoluna girdiği ile ilgiliydi. Çoğu kez işverenler YİS'in işyerinde örgütlenmesini engellemek için yapılan işlerin yapıcılık işkoluna değil de metal işkoluna girdiğini öne sürüyorlar ve bölge çalışma müdürlükleri de o yönde kararlar veriyordu. İşverenlerin bu taktiğini bozmak için şantiyelerde çalışan işçileri hem yapıcılık işkolunda  hem de metal işkolunda  kurulacak bir sendikaya kaydetmek gibi bir çözüm düşünüldü.  Sanayi-İş adıyla metal işkolunda bir sendika kurduk.
12 Mart dönemi sonrasında Hikmet Kıvılcımlı'nın görüşlerini benimseyen gençler arasında işçi sınıfı ile yakın ilişki kurmak için fabrikalara  işçi olarak giren arkadaşlarımız oldu. Bunlar arasında Demir Küçükaydın, Ersin Dinmez, Sadık Gökçen, Cevdet Ural gibi arkadaşlarımız vardı. Cevdet Ural Topkapı'da likit gaz tüpü üreten AREV  fabrikasına işçi olarak girmişti.  Bu işyerinde çalışan işçiler Sanayi-İş Sendikası çatısı altında örgütlendi.  Sendika işyerinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi aldı. İşveren sözleşme imzalamaya yanaşmayınca grev kararı alındı ve uygulandı.  Grev başarı ile sonuçlandı.  Bu işyerinin patronu Ermeni kökenli bir Yozgatlı idi. Usta başı ve çalışanların bir kısmı işverenin hemşerisiydi. İşveren kendi hemşerilerinin sendikaya üye olabileceklerini ve kendisine karşı grev yapabileceklerini hiç düşünmüyordu. Oysa sendikal örgütlenmenin başını onlar çekti. Bu olay,  işçilerin din ve etniside  farkı gözetmeksizin ortak çıkarları doğrultusunda işverenlere karşı nasıl birleşebildiklerini  gösteren önemli bir örnektir.
Sanayi-İş Sendikası grevinden sonra İsmet Demir İskenderun'a gitti. İskenderun Demir Çelik işçilerinin direnişini örgütledi. Ben İstanbul'da kaldım ve tekstil işkolunda çalışan işçilerin örgütlenmesinde ve 1978'den sonra  da DİSK'in örgütlenmesinde çalıştım. 12 Eylül faşizmi döneminde iki yıl tutuklu kaldığım DİSK davasında yargılandım.
İsmet Demir'in hasta yatağında kaleme aldığı anılarını yakın çalışma arkadaşları olan Ersin Dinmez, Tuncer Gezgen, Ali Karşılayan, sadık Gökçen,  Cevdet Ural'la birlikte yayına hazırladık. Önsözünü Demir Küçükaydın yazdı.  Kitabının ilk baskısının dizgilerini ve baskıya hazırlığını eşim Kudret Güvenç yaptı.  Basımını o dönemde DİSK'in  ve Genel -İş Sendikasının başkanı olan Abdullah Baştürk sendika matbaasında ücretsiz basımını sağladı. Kağıt masraflarını Basın-İş sendikası başkanı Burhan Şahin karşıladı. 
İsmet Demir'in 1960'lı yılların başında Ereğli Demir Çelik Tesislerinin inşaatında başlayan sınıfsal/sendikal  mücadelesi  1970'li yılların sonunda İskenderun Demir Çelik Tesisleri inşaatı işçilerinin direnişi ile noktalanmıştır. İsmet Demir,  kesintisiz olarak yaklaşık  20 yıl sürdürdüğü sınıfsal/sendikal  mücadelede  yapı işçilerinin gerçekleştirdiği bir çok greve/direnişe önderlik etmiştir.
İsmet Demir ben dahil bir çok devrimci gencin hem işçi sınıfı ideoloji ile hem de  işçi sınıfı ile organik  bağ kurmasına vesile oldu. O'nu bir Anadolu Ereni gibi bilge, sabırlı, öngörülü ve mütevazi bir işçi önderi olarak saygıyla anıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder