22 Aralık 2012 Cumartesi

LATİFE FEGAN'IN KALEMİNDEN "İSMET DEMİR" "İŞÇİLERİN KARTALI"

Tanıdığım İsmet Demir

(Latife Fegan)



İsmet Demir'in, Türkiye sendikal hareketindeki önemli yeri, bu kitabın yazarları tarafından uzun uzun anlatılacaktır. Ben başka bir İsmet Demir'i anlatacağım. Benim ve Fuat'ın (Fegan) politik çizgisinin belirlenmesinde ve bizim Türkiye devrimci hareketindeki yolumuzun çizilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.  O nedenle, İsmet Demir'in benim için ayrı bir yeri ve önemi vardır.

1966 sonlarına doğru olmalı, bir akşam üstü Laleli'deki küçük dairemizin kapısında Fuat'la birlikte belirdiğinden beri, İsmet Demir hayatımızın bir parçası oldu.  Fuat onunla daha önce tanışmıştı.  O yılların sol çevrelerinde “polis Haydar” diye bilinen ilginç bir tip vardır.  Ben polis olduğuna inanman Haydar'ın.  Hayatında bir dram vardı.  Cumhuriyet tarihinin şimdi adını unuttuğum önemli bir politikacısının evlilik dışı bir ilişkiden doğmuş ve ailece dışlanmış çocuğuydu. Galiba aile dışlamıştı ama geçimini sağlıyordu ve o nedenle hep biraz parası vardı.  Çok ketumdu, hayatından hiç bahsetmezdi. Onun evine yolu düşenler, dairede  duvarlar dolusu kitap olduğunu söylerdi. Sol çevrelerin ve entellektüellerin çevresinde dolanırdı hep ve galiba bu nedenle de polis olduğu söylenirdi.  Bu Haydar bizi de tanırdı tabii. Sık sık İsmet Demir'le meyhanelere giderlermiş.  Birgün Haydar Fuat'ı tanıştırıyor İsmet Demir'le. Bu tanışma konusunda, YİS kurucularından Suat Şükrü Kundakçı'nın “Bir Ömür, bir Sohbet” adlı anı kitabında şöyle bir not var: Haydar'la İsmet Demir'in meyhane sohbetlerini anlattıktan sonra “Asmalımescit'te Refik Lokantasında.... yan masada Fuat ve eşi oturmaktadır. Aralarında sohbet başlar. İşte bu tanışma sonucu Fuat ve eşi Latife sendikaya gelmişlerdi. İsmet, arkadaşlar büro işlerinde bize yardımcı olmak istiyorlar, dedi”. “Bizim sendikaya geldiler, sekretaryasını idare etmeye başladılar. Çok kısa zamanda intibak ettiler sendikaya. Petrol Boru Hattı grevinden sonra katılımları oldu.”  Ben hatırlamıyorum böyle bir karşılaşmayı ama çok mümkündür. Refik'in yerine giderdik biz de sık sık. Haydar bizi çok severdi. Biz onun “yetenekli, güçlü çocuklarıydık. Haydar'ın bizi İsmet Demir'le tanıştırdığı doğrudur ama nasıl olduğunu hatırlamıyorum.

Böylece biz de YİS çevresine girdik.  Ve bir süre sonra da İsmet Demir Fuat'ı Kıvılcımlı'ya götürdü. Ben daha sonra tanıdım Kıvılcımlı'yı. İşte bu tanışmadır bizim Türkiye sol hareketi içindeki  yolumuzu ve rotamızı belirleyen.  O nedenle de İsmet Demir'in hayatımızdaki yeri önemlidir.

İsmet Demir çok içerdi. Demir Küçükaydın, 30.cu ölüm yılı münasebetiyle yazdığı bir yazıda, “İsmet Demir'ın en çok eleştirilmiş yanı içkisidir. Ama, karşı çıkmak, yanlış bulmak yetmez, anlamak, açıklamak gerekir.  İsmet Demir'in içinden çıktığı ve önderi olduğu “şantiyeciler” ya da “şirketçiler”, büyük inşaatları dolaşan, iş bulduğu takdirde bir şantiyede birkaç yıldan fazla kalamıyan göçebe proleterlerdir. Çoğu ailelerini köylerinde bırakır. Kazandıklarının çoğunu çoluk çocuklarına yollarlar. Kalanıyla da kıt kanaat kendi geçimlerini sağlarlar. Çokluk şantiyeye yakın barakalarda veya kiralık bekar odalarında hemşehrileri ya da arkadaş grupları halinde yaşar ve dayanışırlar.
Bu şartlarda işten çıkan yorgun gurbetçi işçi ne yapsın? Aileleri, çocukları uzaklardadır. Bekar odalarında ya da barakalarda vakit geçmez. Tek sığınacak yer, ya ucuz bir sinema ya da ucuz afyonlu şarapların satıldığı bir meyhane olur.
İşte İsmet Demir bu şartlardan gelen bir insan olarak ve örgütlemeye çalıştığı işçiler bu şartlarda yaşadığı için içki içerdi.
Ayrıca İsmet Demir'in kafasındaki yüce ideallerle, yapmaya çalıştıklarıyla, inşaat işçilerinin son derece geri kültür, bilinç, örgüt düzeyleri arasında öylesine büyük bir uçurum vardı ve bu öylesine sinir yıpratıcı sonuçlar doğuruyordu ki, İsmet Demir için içki bir bakıma bir sığınak ta oluyordu.” (İsmet Demir'in Ölümünün Otuzuncu Yıldönümü Vesilesiyle, 2009). Ben de katılıyorum Demir'in bu yorumuna. Bizim evde geçen akşam yemeklerinde, bu zor koşulları anlatırdı sıkça.  O da karısını ve dört çocuğunu bırakmıştı Eskişehir'deki köyünde.  Çocuklarına para göndermesini sağlardım o dönemde.  Hatta galiba, Eskişehir grevleri nedeniyle oraya gittiğinde, evine de uğraması için onu ikna etmiştim bir keresinde. Gitti de.  Çocuklarıyla ilişkisi iyiydi ama, karısı onu affetmiyordu.  Hep saygılıydı eşi konusunda. Anılarında, “çocuklarımla olan ilişkim kesilmedi. Fakat gerektiği kadar ilgi gösteremedim. Şimdi onlar okudular, yeni yeni şeyler öğreniyorlar.  Ve yaptığımız mücadelenin kutsallığına inanmışlardır. Bu durum beni çok mutlu etti. En zor iş böylece bir çözüme kavuştu. Yalnız bu işte beni anlamıyan bir tek kişi kaldı, o da ailem (eşi). Ona da hak veriyorum. Cefakar bir kadın. Çocukların büyümesinde büyük rolü oldu,” (Grevler ve Direnişler üzerine Anılar-Deneyler).

Suat Şükrü Kundakçı da, İsmet Demir'in içkisine şöyle dokunuyor anılarında “ İsmet'in güzel tarafı şuydu, evet içiyordu ama akşam oldu mu, işçilerin çıkışında gider onların barakalarına, onlarla beraber oturur, “işvereni şöyle yapacağım, böyle yapacağım” diye onlara anlatır, hemen onlardan bir ikisini alır yanına, bir şişe de şarap buldu muydu coştukça coşardı. “Bakın göreceksiniz işverene sizin ayağınızı öptüreceğim” derdi. Bu laflar işçilerin çok hoşuna giderdi. Böylece süratli bir örgütlenmeye gittik biz İstanbul'da.... Çok güzel ajitasyon yapıyordu.”

Bizim evdeki akşam yemeklerinin amacı, İsmet Demir'in İstanbul'da olduğu dönemlerde içkisini kontrol altında tutmaktı ama o bizi de ikna ederdi içmeye. Ama içkileri Fuat aldığı için, şişe sayısı kısıtlıydı. Biz içersek onun içkisini azaltmış oluyorduk!  Sohbetlerimizi özlemle anıyorum şimdi. Bütün gece sendikal mücadele, sol hareket konuşulurdu.  Bazı geceler divana kıvrılıp uyur kalır, sabahleyin sessizce kalkıp giderdi. Ben çalışıyordum ama Fuat artık YİS'deydi.  Suat Şükrü'nün dediği gibi sekretaryasını üstlenmişti. Fakat Eskişehir'deki grevler sırasında İsmet Ağabey çoğu kez Fuat'ı da götürürdü yanında, işçi örgütlemeye.

Bizim akşam yemekleri, Fuat'ın Kıvılcımlı'yla birlikte çalışmaya başlamasına kadar sürdü. Artık eskisi kadar görüşemiyorduk. Ben YİS'te çalışıyordum ama İsmet Demir genellikle gündüzleri şantiyelerdeydi. Bu durum 12 Mart'a gelinceye kadar böyle sürdü.

Sonraki karşılaşmamız 1977 yılında Stockholm'de oldu! İsmet Ağabey gırtlak kanserinden ameliyat olmuştu. Boğazında bir delik vardı geldiğinde, konuşamıyordu.
Söylemek istediklerini not defterine yazıyor ve böyle konuşabiliyorduk. Fuat Vatan Partisi toplantıları nedeniyle İstanbul'daydı ve İsmet Ağabeyi tedavi ettirmek amacıyla İsveç'e getirmişti. Ama hastalığı çok ilerlemişti.  Derhal tedaviye başlandı ama doktorlar fazla umutlu değildi.  Bizim 45 metrekarelik evimiz derhal İsmet Ağabey'e göre düzenlendi. İki yaşındaki Ali'nin odası ona tahsis edildi. Hatta İsmet Ağabey gündüzleri sıkılmasın diye bir de renkli televizyon almıştık ilk kez! Benim işim hiç kolay değildi o sıralar. Yeni bir toplumda kendimize bir yer edinmek mücadelesi verirken, aramıza İsmet Demir de gelmişti.  Çalışıyordum, küçük çocuğum vardı. İsmet Ağabey'e özel yemek pişirmek gerekiyordu.  Ama zevkle yardım ediyordum ona.  Hayatının son döneminde onu rahatlatmaya çalışıyordum. Bizimle olmaktan mutlu gibiydi.  Daha sonra Türkiye'ye onu ben götürmüştüm ve uçakta bana, “Sana epey zahmet verdiğimin farkındayım. Önceleri kadın olarak senden hizmet beklemeyi çok doğal buluyordum.  Hayatını yakından izleyince gördüm zorluklarını. Kendi karımı düşündürdün bana. Kadınların koşulları her dönemde, heryerde zor” gibi birşeyler söylemişti.  Demek İsmet Demir biraz daha kalsa İsveç'te feminist olacaktı! Tabii o derin altsezisiyle biryerlerde bir sorun olduğunu kavramıştı.

Aslında, İsmet Ağabey'e bakmak için bir komün kurmuştuk Stockholm'de. Nurettin Öztürk ve Vedat Orakçıoğlu komündeydi.  Ama esas sorumlu bendim ve yapılacak işleri örgütlemek benim görevimdi.  Nurettin'le Stockholm'de tanışmıştık. Dev Gençliydi ama Kıvılcımlı'ya yakınlaşmıştı İsveç'te.  O da Partizan Yolu'nda “kaybolanlar”dan biridir. Vedat, Kıvılcımlı hareketinden geliyordu.  İsmet Ağabey'in İsveç'teki son aylarını bu iki arkadaşla birlikte paylaştım. Fuat 1978'de Vatan Partisi toplantıları için gene İstanbul'a dönmüştü. İsmet Ağabey gündüzleri Nurettin ve Vedat'la politik tartışmalardan hiç geri durmazdı.  Not defterini gösterirdi bana akşamları ve “onları matettim” derdi gülerek.  O defterleri saklamadığıma nasıl hayıflanıyorum şimdi.  Birgün anılarımızı ya da tarihimizi yazacağımız kimin aklına gelirdi ki!

1978 yılına ait not defterimde 18 Eylül gününe “İsmet Ağabey röntgene” diye yazmışım. Demek ki, o röntgen sonucundan sonra aldık İsmet Demir'in, İsveçli doktorların değerlendirmesine göre ancak 2-3 aylık ömrü kaldığını. İsmet Ağabey derhal Türkiye'ye dönme kararı aldı. Hemen hazırlanmaya başladık. Komünümüzün gayretiyle bilet paralarını denkleştirdik. İstanbul'a, geleceğimizi bildirdik. Ve İsmet Ağabey'in çok sevdiği meyve ve sebze sıkacağı aletlerini de bavullara yerleştirdik. Gene defterime göre 7 Ekim'de İstanbul'a gitmişiz. Hatırlıyorum o zaman üç yaşında olan Ali'yi, dostlarımız Tuncel Kurtiz ve eşi Gönen'çe bırakmıştım. Gönenç daha sonra Ali'yi uçakla bize İstanbul'a göndermişti. Ailece birlikte olduğumuz o bir hafta Ali'nin şokunu onarmakla geçmişti! Yaşamını devrime adayan insanların çocuklarına ne çok vicdan borcu vardır.

İsmet Ağabey tekerlekli arabada, ben arkasında onu sürerken İstanbul Havaalanında ilginç bir de olay yaşadık. Ben o telaşla pasaportumu düşürmüşüm.  Birden kendi adımın anons edildiğini duymaz mıyım? Ödümüz koptu, polis peşimizde sanmıştık. Neyse ki korktuğumuz başımıza gelmedi ve sağ salim İsmet Ağabey'i İstanbul'a, arkadaşlarına teslim ettim. Sanki bizi karşılayanlar arasında bir oğlu ve karısı da vardı diye hatırlıyorum.
İsmet Demir, İsveçli doktorları yanıltmış, arkadaşlarını, yoldaşlarını ve ailesini görmekten kazandığı moralle 6 ay daha yaşamıştı!
“İsmet Demir,  sendikacı olarak bilinir ve tanınır. Ama İsmet Demir'i bir sendikacı olarak anmak, onu hiç anlamamış ve tanımamış olmaktır. İsmet Demir, 1960'lı yıllarda hızla örgütlenen ve nücadeleye giren genç ve dinamik işçi sınıfının ortaya ve öne çıkardığı sosyalist bir işçi önderiydi.... Son duruşmada, ardında tarihsel zorunluluklar yatan rastlantılar, ezilen sınıfların kendi içlerinden çıkardığı önderlerin eğitiminde tayin edici bir rol oynamaktadır.  İsmet Demir'in ayrıntılarını pek fazla bilmediğimiz hayatı bu kuralı doğrular gibidir.” (Demir Küçükaydın). İsmet Demir tam da budur.
Ben onun insan yanını, o sert görünüşünün altındaki duyarlı yanını da gördüm.  Bana karşı son derece saygılı ve ölçülüydü.  Benden yaşlı olmasına rağmen her zaman “ablası”ydım.  Çocuklarıyla oynayamadığı oyunları Ali ile oynamaya çalışırdı. İsveç'te kaldığı aşağı yukarı bir yıl içinde ölümü beklediğini hiç hissettirmedi bize. Sözlerle konuşamadığı için sanki gözlerine yansırdı tüm düşünceleri ve duyguları. Derin bir hüzün ve anlayışla bakar ve birbirimizi anlardık. Ben, İstanbul'da tanıdığım grevlerin yalınayak İsmet'ini düşündükçe çok üzülürdüm ve benim düşüncelerimi anlardı ve bakışlarıyla sanki 'üzülme' derdi.  Herşeye, durumun tüm zorluklarına rağmen hayatının son bir buçuk yılının bir yılını Stockholm'de rahat ve huzurlu geçirmişti. Ona anılarını yazmasını önermiştim ama orada yapamadı bunu.  Ama İstanbul'daki son altı ayında, belki de ölümün daha da yaklaştığını hissettiğinden, ya da dostları ve yoldaşları arasında bulunduğundan deneylerini onlara aktarmanın zamanı geldiğini hissettiğinden başardı bunu.
Sevgili İsmet Ağabey, seni yakından tanımış olmak hayatımın onurudur. Anın herzaman kalbimde olacak.

Latife Fegan
Stockholm, Nisan 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder